İklim değişikliği, biyoçeşitlilik ile habitat kayıpları ve kirlilik; hayatları, ekonomileri, kültürleri ve toplumları yok etmekle tehdit ediyor. Bu yıkıcı ve iç içe geçmiş çevresel acil durumlar, yaşam, sağlık, gıda ve temiz suya erişim gibi pek çok temel insan hakkına zarar veriyor ve toplumsal cinsiyet temelinde farklı etkilere neden oluyor.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, BM Çevre Programı ve BM Kadın Birimi tarafından hazırlanan kilit mesajları Türkçe çevirisini ilginize sunuyoruz. Bu mesajlar ilgili tüm aktörlerin toplumsal cinsiyet ve çevre konusundaki temel insan hakları yükümlülüklerine ve sorumluluklarına vurgu yapıyor.
Kilit mesajların orijinal metnine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.ohchr.org/sites/default/files/2022-03/Final_HumanRightsEnvironmentGenderEqualityKM.pdf
Çeviren: Stj. Av.
Mesut Bilicitürk
İnsan Hakları, Çevre ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Kilit Mesajlar
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde güvence altına alındığı üzere, tüm insanlar eşit ve özgür doğarlar ve toplumsal cinsiyetleri ne olursa olsun, insan olmaları nedeniyle insan hakları ve insan onuruyla donatılmışlardır. Ancak iklim değişikliği, biyoçeşitlilik ile habitat kayıpları ve kirlilik; hayatları, ekonomileri, tüm kültürleri ve toplumları yok etmekle tehdit etmektedir. Bu yıkıcı ve iç içe geçmiş çevresel acil durumlar, yaşam, sağlık, gıda, su ve sağlık hizmetleri, kültür, kendi kaderini tayin hakkı ve diğer birçok hak da dahil olmak üzere insan haklarına zarar vermekte ve toplumsal cinsiyet temelinde farklı etkiler yaratmaktadır. Kadınlara yönelik yerleşik ve sistematik toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddet, kalıp yargılar, kaynak kısıtlamaları, özellikle bebeklik, çocukluk, hamilelik ve doğum dönemlerinde olmak üzere yaşam boyunca farklı beslenme ihtiyaçları ve benzeri diğer faktörlerin yanı sıra kirliliğe ve tehlikeli maddelere farklı düzeylerde maruz kalma, iklim değişikliği de dahil olmak üzere çevresel bozulmanın olumsuz insan hakları etkilerini yoğunlaştırabilir. Bununla birlikte, çevresel zararların farklı ve orantısız etkilerini yaşarken bile, birçok kadın[1] çevresel eylemde -kaynakların yöneticileri ve sürdürülebilir yaşam tarzlarının savunucuları olarak- liderdir ve toprak, su, doğa ile toplulukların sadık savunucularıdır.
Devletler, şirketler, uluslararası kuruluşlar ve diğer aktörler, çevresel krizleri ele almak için hem uluslararası insan hakları hukuku hem de uluslararası çevre hukuku ve uluslararası politika taahhütleri kapsamında (usul ve esasa ilişkin) yükümlülüklere ve sorumluluklara sahiptir. Bu kurum ve kuruluşlar söz konusu krizleri ele alırken, bunların insan haklarından yararlanma üzerindeki olumsuz, toplumsal cinsiyete dayalı etkilerini de önlemeli ve çevresel bozulmayı ele alan eylemlerin toplumsal cinsiyete duyarlı, eşitlikçi, geriletici ve ayrımcı olmamasını ve sürdürülebilir nitelik taşımasını sağlamalıdırlar. Bu belge, devletlerin ve/veya diğer aktörlerin toplumsal cinsiyet ve çevre ile ilgili temel insan hakları yükümlülük ve sorumluluklarını vurgulamaktadır.
01. Kadınlar,
erkekler, kız ve erkek çocuklar ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip
kişilerin; güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkına saygı
gösterilmesi, bu hakların korunması ve teslim edilmesi
Bir insan hakkı
olarak, güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkı 150'den
fazla devlet tarafından kabul edilerek anayasa, kanun, politika ve bölgesel
anlaşmalara dahil edilmiştir. Bu hakkın yerine getirilmesi, güvenli ve
istikrarlı bir iklimin, biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin korunmasını;
toksik olmayan bir çevrenin ve çevresel konularda katılım, bilgiye ve adalete
erişimin sağlanmasını gerektirir. Çevrenin korunması, Medeni ve Siyasi Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS) ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşme (ESKHS) gibi antlaşmalarda yer alan insan
haklarının etkili bir şekilde kullanılması için gerekli bir koşuldur. Bu
haklar, söz konusu antlaşmalarla, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’yle (CEDAW) cinsiyet veya
toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcılık yapılmaksızın herkes için güvence
altına alınmıştır. Devletler, sağlıklı bir çevre hakkını korurken, çevresel
zararlardan orantısız bir şekilde etkilenen veya yüksek risk altında bulunan
kişi ve halkların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalıdır. Bu, toplumsal
cinsiyetin çevresel zarar deneyimleri üzerindeki farklı etkilerini dikkate
almayı da içerir.
02. Çevresel
krizlerle mücadele etmek için acil, kararlı ve toplumsal cinsiyete duyarlı
adımların atılması
Çevresel zararların
en ağır etkilerini, genellikle bu zararlara en az katkıda bulunan, kırılganlık
yaşayan ve sonuçlarıyla başa çıkmak için sınırlı kaynaklara sahip olan kişiler
yaşamaktadır. Paris Anlaşması, Biyoçeşitlilik Sözleşmesi ve Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi'nin yanı sıra bir dizi diğer çok taraflı çevre anlaşmaları,
toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlendirilmesine
yönelik taahhütler içermekte ve kadınların iklim değişikliğiyle mücadeleye,
biyolojik çeşitliliğin korunmasına ve sürdürülebilir kullanımına ve arazinin
korunmasına katılımının önemini vurgulamaktadır. Devletlerin, toplumsal
cinsiyete dayalı etkilerinin bilincinde olacak ve bunları ele alacak şekilde,
birbiriyle bağlantılı çevresel krizlere müdahale etmek için acil ve kararlı
tedbirler alması gerekir. Toprak bozulması, iklim kaynaklı acil durum, kitlesel
yok oluş, zoonotik hastalıklar (hayvanlardan insanlara bulaşabilen hastalıklar)
ve kirlilik krizinin etkili bir şekilde ele alınması, başta kadınlar ve farklı
toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişiler olmak üzere tüm toplumsal cinsiyet
gruplarının önemli ancak farklılaştırılmış katkılarına yer veren, toplumsal
cinsiyete duyarlı, insan hakları temelli bir yaklaşım gerektirecektir.
Yoksulluk, eşitsizlik, ayrımcılık ve ötekileştirme gibi insan hakları
zararlarının temel nedenlerini tespit etmek önem taşıyacaktır.
03. Çevresel
konularda toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın önlenmesi
Tüm önemli
uluslararası insan hakları sözleşmelerinde toplumsal cinsiyete dayalı
ayrımcılık yasaklanmıştır. CEDAW; devletlerin, kadınlara yönelik toplumsal
cinsiyete dayalı şiddet dahil olmak üzere toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık
teşkil eden yasa, yönetmelik, gelenek ve uygulamalarını değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak için tedbirler almasını talep etmektedir. Yine de
dünyanın dört bir yanında kadınlar ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip
kişiler düzenli olarak tarihi, sistemik, doğrudan ve dolaylı ayrımcılıkla karşı
karşıya kalmaktadır. Bu ayrımcılık hem toplumda hem de aile içinde gücün
eşitsiz dağılımı, üretici ve doğal kaynaklara sınırlı erişim, bilgiye ve karar
alma mekanizmalarına daha az erişim ve ayrımcı yasalar, sosyal normlar ve
uygulamalar şeklinde ortaya çıkmakta ve şiddetle sonuçlanabilmektedir. Çevresel
bağlamda toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddeti ele almak için
devletler, toplumsal cinsiyet temelinde farklılaştırılmış çevresel etkiler
yaratan veya sürdüren yasaları, politikaları ve uygulamaları gözden geçirmeli,
değiştirmeli veya yürürlükten kaldırmalıdır. Toprak mülkiyeti, kullanım hakkı
ve kaynaklara erişimle ilgili eşitsizliği azaltmalı ve kadınların koruma,
yönetim ve idare alanlarındaki rolünü güçlendirmelidir.
04. Çoklu ve kesişen
ayrımcılık formlarının etkilerinin anlaşılması ve ele alınması
Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, 37 sayılı Genel Tavsiye Kararı[2] , çevresel krizlerin, mevcut toplumsal
cinsiyet eşitsizliklerini daha da kötüleştirdiğini ve ekonomik veya sosyal
sınıf; kast, etnik köken, ırk, din veya yerlilik; engellilik, yaş; göçmenlik
durumu ve cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği veya cinsiyet özellikleri
temelinde olanlar da dahil olmak üzere kesişen ayrımcılık formlarını
derinleştirdiğini vurgulamaktadır. Ayrımcılığın bu tür çoklu ve kesişen
formlarıyla karşı karşıya kalanlar, genellikle çevresel zararlardan orantısız
bir şekilde etkilenmektedir. Devletler, çevresel yasa, politika ve
uygulamalarını oluştururken, kesişen sistematik eşitsizlikleri ele almaya
çalışmalı ve kesişen marjinalleşme ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalan
kadınların karşılaşabileceği katılım ve liderlik engellerinin üstesinden
gelebilmek için somut adımlar atmalıdır. Bu tür adımlar, bilgiye, katılıma ve
çözüm yollarına eşit erişimin sağlanmasını, toplumsal cinsiyete duyarlı sosyal koruma
ve bakım sistemlerine yatırım yapılması ve güçlendirme ve kapasite geliştirmeyi
içerir.
05. Çevre ile ilgili
toplumsal cinsiyete dayalı zararlı kalıp yargıların durdurulması
CEDAW'ın 5. maddesi,
herhangi bir cinsiyete ilişkin daha aşağı veya daha üstün fikirlerin ve
toplumsal cinsiyete dayalı tüm kalıp yargıların ortadan kaldırılması amacıyla
Devletin harekete geçmesini gerektiğini vurgulamaktadır. Çevresel bozulma
bağlamında, bu tür kalıp yargılar önemli insan hakları riskleri yaratabilir.
Bunlar doğal kaynaklar ile ekosistem hizmetlerinin[3] kullanımında ve yavaş ve ani başlangıçlı
afetler bağlamında, orantısız bir şekilde kadınlar tarafından üstlenilen
ücretsiz bakım ve ev işlerinin yükünü arttırabilir ve kadınlar ve farklı
toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişiler için toplumsal cinsiyete dayalı
şiddet tehdidini arttırabilir. Ayrıca kadınlar, kız çocukları, erkekler, erkek
çocukları ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişilerin, şu veya bu
şekilde toplumsal cinsiyete dayalı olarak görülen çeşitli iklim ve çevre
eylemlerine katılmalarının önünde engeller oluşturabilir.
Devletler, CEDAW'ın
5. maddesi kapsamındaki taahhütlerine uygun olarak, sadece insan haklarını
korumak için değil, aynı zamanda herkes için güvenli, sağlıklı, temiz ve sürdürülebilir
bir çevre sağlamak için zararlı toplumsal cinsiyet kalıplarını ortadan
kaldırmak üzere somut adımlar atmalıdır.
06. Kadınların
çevreyle ilgili karar alma süreçlerine eşit, özgür, aktif, anlamlı ve bilinçli
katılımının sağlanması
Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Çevre ve Kalkınma Hakkında Rio
Deklarasyonu, BM Kalkınma Hakkı Bildirgesi, Aarhus Sözleşmesi ve Escazu
Anlaşması gibi uluslararası ve bölgesel insan hakları belgeleri, karar alma
süreçlerine eşit, özgür, aktif, anlamlı ve bilinçli katılım hakkını güvence
altına almaktadır. Kadınların çevresel karar alma süreçlerine her düzeyde
katılımı Pekin Eylem Platformunun da stratejik bir hedefidir.
Çok taraflı çevre
anlaşmalarının bir kısmı, usule ilişkin hak yükümlülükleri de kapsamaktadır.
Birçok yerli kadın dahil olmak üzere kadınlar, etkili çevre yönetimi ve eylemi
için gerekli bilgi, beceri ve yeteneklere sahiptir. Halihazırda her düzeyde
çevre ve iklim eylemlerine öncülük etmektedirler, ancak çevresel eylemleri daha
etkili hale getirmelerine rağmen sesleri, eylemlilikleri ve katılımları
yeterince desteklenmemekte, kaynakları yetersiz kalmakta, değer görmemekte ve
tanınmamaktadır.
Devletler, toplumsal
cinsiyete duyarlı kapasite geliştirme, farkındalık ve izleme çalışmaları
yürütmeli, kadınların ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişilerin
karşılaştığı geleneksel katılım engellerini aşmak ve her düzeyde çevresel
eylemde aktif katılımcı ve liderler olmalarını sağlamak için gerekli olumlu
önlemleri almalıdır. Bu tür önlemler, çevre konulu müzakere ekiplerinde
toplumsal cinsiyet dengesinin ve yeterli toplumsal cinsiyet uzmanlığının
sağlanmasını ve çevre yasaları ve politikaları oluşturulurken kadınları ve
onları temsil eden örgütleri tüm çeşitlilikleriyle dahil eden etkili katılımcı
süreçlerinin yanı sıra toplumun tüm sektörlerinde kadınları iktidar
pozisyonlarına teşvik etmeyi içermelidir.
07. Kadın çevresel
insan hakları savunucularının haklarına saygı gösterilmesi, korunması ve yerine
getirilmesi
İnsan Hakları Savunucuları
Bildirgesi, insan hakları savunucularının korunmasında sadece devletlerin
değil, herkesin görevini ana hatlarıyla belirtmektedir. Bu görevler arasında,
diğer hususların yanı sıra, tüm insan haklarına saygı gösterme, bu hakları
geliştirme ve uygulama ve devletlerin yargı yetkisi altındaki bütün kişilerin
tüm hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesini sağlama görevi de yer almaktadır.
Dünyanın dört bir yanında pek çok kadın toprakları, suyu, doğayı, toplulukları
ve insan haklarını çevresel zararlardan ve iklim etkilerinden korumak için
harekete geçmiş, çoğu zaman büyük kişisel riskler almış, kriminalize edilme,
susturulma, tehdit, damgalanma, şiddet ve hatta ölüm tehlikesiyle karşı karşıya
kalmıştır. Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve kalıp yargılar, kadın
çevresel insan hakları savunucularının çevre hareketleri içinde bile
marjinalleşmesine yol açabilir ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz
kalma risklerini arttırır.
Devletler, kadın
çevresel insan hakları savunucularına karşı insan hakları yükümlülüklerine
saygı göstermeli, onları korumalı ve yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Bu
yükümlülükler ifade, toplanma, sanal ve fiziki alanlarda örgütlenme ve yerel ve
uluslararası düzeylerde karar alma süreçlerine katılım haklarının güvence altına
alınmasını içerir. Ayrıca, savunmaya çalıştıkları toplulukları ve ekosistemleri
ve hepimizin paylaştığı gezegeni korumak için bunlara yönelik tehdit ve
zararların tazminini ve hesap verebilirliğin sağlanmasını gerektirir.
08. Toplumsal
cinsiyete duyarlı adalete erişimin ve hesap verebilirliğin çevresel zararlar
için sağlanması
Çevrenin korunması,
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme kapsamında Devletler,
toplumsal cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm kişilerin adalete ve insan hakları
ihlallerine karşı yasal yollara erişiminde ayrımcılık yapılmamasını garanti
etmekle yükümlüdür. CEDAW 15. maddesi, kadınların ve kız çocuklarının kanun
önünde ve yasal işlemlerde eşit haklara sahip olduğunu belirtmektedir. Aarhus
Sözleşmesi ve Escazú Anlaşması gibi bölgesel anlaşmalar özellikle çevresel
konularda adalete erişimi ele almaktadır. Ayrıca bir dizi çok taraflı çevre
anlaşması da adalete erişimle ilgili hükümler içermektedir.
Dünya genelinde
kadınlar, çevresel adalet arayışında yasal mekanizmaları kullanma konusunda
lider konumdadır. Ancak, tazminat talebinde bulunmanın zorluğu ve kadınların
hukuki ehliyetlerinin tanınmasında eşitsizlik gibi engeller bu arayışı olumsuz
etkilemektedir. Etkili, erişilebilir ve toplumsal cinsiyete duyarlı hesap verebilirlik
mekanizmaları, çevresel zararların insan hakları açısından doğurduğu sonuçların
ele alınması için çok önemlidir.
Devletler kadınların
misillemelere karşı korunması ve hukuki hizmetlere, yardıma ve belgelere uygun
fiyatlı veya mümkünse ücretsiz erişim sağlanması dahil olmak üzere çevresel
konularda adalete erişimin önündeki engelleri kaldırmalıdır. Kadınların adalete
erişiminde kilit rol oynayan sivil toplum ve taban örgütlerini kapsayacak
şekilde devletler ve devlet dışı aktörler arasındaki iş birliği
kolaylaştırılmalıdır.
09. Çevresel
eylemlerde cinsel sağlık ile üreme sağlığı ve hakları dahil olmak üzere sağlık
hakkının sağlanmasına yönelik toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşımın
benimsenmesi
Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, herkesin ayrımcılığa
uğramaksızın ulaşılabilir en yüksek fiziksel ve ruhsal sağlık standardından
yararlanma hakkına sahip olduğunu kabul eder. CEDAW, devletlerin cinsel sağlık,
üreme sağlığı ve ruh sağlığı hizmetleri dahil olmak üzere sağlık hizmetlerinin
sağlanmasında toplumsal cinsiyet eşitliğini güvence altına alma yükümlülüğü
olduğunu vurgulamaktadır. İklim değişikliği, çevresel zararlar ve zoonotik
hastalıklar, toplumsal cinsiyete bağlı mevcut sağlık eşitsizliklerini daha da
kötü bir hale getirmektedir. Ayrıca, doğa kaynaklı afet sırasında yaralanma ve
ölüm, temiz olmayan ve yemek pişirmede kullanılan yakıtların kullanımından
kaynaklanan iç mekân hava kirliliği gibi kirliliğe ve tehlikeli maddelere maruz
kalma, hamilelik sırasında artan ısı ve kirlilik riskleri, hastalık ve bakım
yükleri de dahil olmak üzere cinsiyete dayalı farklı sağlık etkileri vardır.
Devletler toplumsal
cinsiyete duyarlı sağlık sistemleri oluşturmak için yeterli miktarda kaynak
ayırmalı, kadınların ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişilerin
sağlık hizmetlerine erişiminin önündeki engelleri tespit edip kaldırmalı;
toplumsal cinsiyete duyarlı, iklim ve afete dirençli politika, bütçe ve izleme
faaliyetlerini mevcut sağlık sistemlerine tam olarak entegre etmeli ve
toplumsal cinsiyete duyarlı afet risk azaltma ve iyileştirme programları
oluşturmalıdır. Kadınların ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip
kişilerin ihtiyaçları belirlenmeli, sağlık politikalarının ve hizmetlerinin
planlanması, uygulanması ve izlenmesine katılım sağlanmalı ve hastalıklara
karşı kırılganlık bakımından toplumsal cinsiyete dayalı farklılıklar hakkında
veri toplanmalı ve paylaşılmalıdır.
10. Çevresel krizler
bağlamında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin ele alınması
Toplumsal cinsiyete
dayalı şiddet, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 35 sayılı
Genel Tavsiye Kararında[4] belirtildiği üzere, uluslararası insan
hakları hukukunun ihlali niteliğindedir. Çevresel bozulma ve kaynak kıtlığı
durumlarının yanı sıra çevreyle ilgili acil durumlar, yerinden edilmeye, sosyal
yapılarda ve güvenlik yapılarında bozulmaya yol açmakta ve genellikle kaynaklar
üzerindeki ayrıcalıkları ve kontrolü güçlendirmenin bir aracı olarak kullanılan
toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin artmasına neden olmaktadır. Acil
durumlarda, aileler için ekonomik ve sosyal bir başa çıkma mekanizması olarak
çocuk yaşta, erken ve zorla evlilik vakaları ve insan kaçakçılığı riskleri de
artabilmektedir.
Devletler, çevresel
risk bağlamında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin risk faktörlerini
belirlemeli ve ilgili mevzuatın uluslararası standartlara uygun olarak
değiştirilmesi ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalanların
hizmetlere erişiminin iyileştirilmesi dahil olmak üzere, bu riskleri ele alacak
politika ve programlar geliştirmelidir. Ayrıca, asgari evlilik yaşının ve zorla
evlendirmeye karşı yasaların yürürlüğe girmesini ve uygulanmasını sağlamalı ve
çocuklara duyarlı sosyal koruma politikaları geliştirmeli ve uygulamalıdırlar.
Devletler, şiddet olaylarını bildirmek isteyenlerin bunu yapabilmelerini
sağlamak için gizli ve herkesin fiziksel, mali ve dilsel olarak erişebileceği
mekanizmalar oluşturmaya çalışmalıdır. Devletler, yetkililerini bu tür olaylara
karşı donanımlı hale getirmek için, çevresel krizler bağlamında soruna karşı
duyarlı olma, sorunu ele alma ve önleme yolları da dahil olmak üzere, toplumsal
cinsiyete dayalı şiddet konusunda eğitim ve farkındalık arttırma programlarına
yatırım yapmalıdır.
11. Yeşil ekonomiye
adil ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir dönüşümün sağlanması
Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve diğer birtakım Uluslararası
Çalışma Örgütü sözleşmesi, aynı zamanda 2030 Gündemi’nin de önceliği olan
insana yakışır iş, geçim kaynakları ve sosyal koruma haklarını güvence altına
almaktadır. Çevresel krizlere anlamlı bir şekilde yanıt vermek için
karbonsuzlaştırmayı, tarım ve enerji sistemlerinin dönüşümünü, gerçekten
sürdürülebilir olan döngüsel bir ekonomik modele geçişi ve insanlığın doğayla
olan ilişkisini sömürüye dayalı bir ilişkiden gerçek saygı, yenilenme ve
karşılıklı fayda ile bakıma dayalı bir ilişki olarak yeniden tasarlamayı
gerektirmektedir.
Adil ve toplumsal
cinsiyete duyarlı bir ekonomik dönüşüm, insanlara ve gezegene özen gösteren ve
işçi haklarını tamamen koruyan yeşil ve mavi bir ekonominin tüm faydalarının;
kadınlar, erkekler, kız ve erkek çocukları ve farklı toplumsal cinsiyet
kimliğine sahip kişiler de dahil olmak üzere tüm kişiler ve gruplar tarafından
deneyimlenmesini gerektirir.
Devletler, fosil
yakıtlara ve endüstriyel tarıma bağımlılığı sona erdirmek ve sürdürülebilir bir
ekonomik modele geçiş yapmak için tasarlanmış yasalar, politikalar ve
uygulamalar oluştururken, tarihsel ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığı
dikkate almalı, kayıt dışı ve göçmen işçiler dahil olmak üzere herkes için
sürdürülebilir ekonomik fırsatlar yaratmaya çalışmalıdır.
12. Kadınlar ve
farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişiler için kaynaklara erişim,
sahiplik ve kaynaklardan yararlanma konusunda eşitliğin sağlanması
Pekin Eylem
Platformu ve 2030 Gündemi ve SKA hedef 1.4[5], kadınların doğal kaynakları kendilerine,
ailelerine ve topluluklarına fayda ve geçim sağlayacak şekilde yönettiklerini
ve kullandıklarını vurgulamaktadır. Arazi, su, ormanlar ve finansman, yayım
hizmetleri, araçlar, tohum teknolojisi ve bilgi gibi tamamlayıcı kaynaklar
dahil olmak üzere kaynaklara erişim, sahiplik, kullanım ve kullanımdaki ayrımcı
yasa ve politikalar, çevresel zararın kadınlar, özellikle de yerli kadınlar ve
kırsal alanlarda yaşayanlar üzerindeki orantısız etkilerine katkıda
bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütünün 2011 tarihli raporuna göre, kadınların erkeklere benzer
üretken kaynaklara erişimi sağlanırsa, çiftlik verimlerini yüzde 20 ila yüzde 30
oranında arttırarak küresel açlığı yüzde 12 ila yüzde 17 oranında azaltabilirler.
İstihdam, mülkiyet, finans, arazi, teknoloji ve kaynaklara erişimde toplumsal
cinsiyete bağlı eşitsizlikler hem ekonomik ilerlemenin hem de ekolojik koruma
ve onarım ile çevresel adaletin önünde engel teşkil etmektedir.
Devletler, toplumsal cinsiyet temelinde eşitsiz kaynak dağılımına katkıda bulunan yasa ve politikaları revize etmeli veya yürürlükten kaldırmalı; kadınların ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişilerin kaynaklara eşit ve adil erişimini, kaynaklar üzerinde karar verme gücünü sağlamak için aktif özel tedbirler almalıdır.
13. Kadınlar dahil
olmak üzere herkesin bilimsel ilerlemeden ve uygulamalarından yararlanma
hakkının güvence altına alınması
Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 15. maddesi, ayrımcılık
yapılmaksızın herkesin bilimsel ilerlemeden ve uygulamalarından yararlanma
hakkını vurgulamaktadır. Devletler, bilimsel ilerlemenin faydalarının herkes
için erişilebilir olmasını sağlamalıdır; böylece, kırılgan veya
ötekileştirilmiş kişi ve gruplar dahil olmak üzere, herkes daha iyi ve daha
sürdürülebilir bir geleceği gerçekleştirme kapasitesine sahip olacaktır.
Yerli kadınlar dahil
tüm kadınların bilimsel ilerlemeden ve bunun uygulamalarından yararlanma
hakkını hayata geçirebilmeleri için devletler, kadınların ihtiyaçlarını tespit
etmek ve bunlara yanıt vermek üzere özel sektörle ve uluslararası kuruluşlarla
iş birliği yapmalıdır. Devletler, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği
ifadesinin iklim değişikliği ve çevresel bozulmaya karşı farklılaşan
kırılganlıkları şekillendirmede nasıl bir rol oynadığını belgeleyen
araştırmalara yatırım yapmalıdır. Ayrıca, teknolojinin kullanımı ve uygunluğu,
teknolojiye, bilgiye ve bilimsel kaynaklara erişim; bilim, teknoloji,
mühendislik ve matematik mesleklerine tam katılım ile ilgili toplumsal cinsiyet
farklarını kapatmak için çaba göstermelidir. Bu eksikliklerin giderilmesi
yalnızca çevre ve iklim kaynaklı zararlardan herkesi korumak için değil, aynı
zamanda anlamlı ve etkili çevre ile iklim çözümlerinin belirlenmesi için de
önemlidir.
14. İş dünyasıyla
ilgili toplumsal cinsiyete dayalı insan hakları ihlallerinin etkilerine karşı
koruma
Tüm Devletler, kendi
topraklarında ve/veya yetki alanlarında bulunan işletmeler tarafından
gerçekleştirilen insan hakları ihlallerine karşı kişileri koruma yükümlülüğüne
sahip olmakla birlikte, İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeler’de[6] ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, tüm
ticari işletmeler insan haklarına saygı gösterme sorumluluğu taşımaktadır. İş
Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeler, devletler ve iş dünyası
aktörlerine, kadınların deneyimlerine ve karşılaştıkları farklı risk ve
engellere özel önem vermeleri çağrısında bulunmaktadır.
Saygı gösterme
yükümlülüğü, işletmelerin çevresel zararlardan kaynaklanan insan hakları
ihlalleri dahil olmak üzere başkalarının insan haklarını ihlal etmekten
kaçınmaları ve müdahil oldukları olumsuz insan hakları etkilerini
değerlendirmeleri gerektiği anlamına gelir. Bunu yapmak için, işletmelerin
insan haklarına saygı göstermeyi ve toplumsal cinsiyete duyarlılığı çevreyle
ilgili iş uygulamalarına yerleştirme konusunda bir politika taahhüdü
benimsemeleri ve çevresel etkilerden kaynaklanan insan hakları ihlallerini
tespit etmek, önlemek, hafifletmek ve nasıl ele aldıklarını açıklamak için
toplumsal cinsiyete duyarlı insan hakları durum değerlendirmesinde bulunmaları
gerekir. Ayrıca, neden oldukları veya katkıda bulundukları insan hakları
ihlallerinin düzeltilmesini sağlamak için toplumsal cinsiyete duyarlı süreçlere
de yer vermelidirler.
İş dünyasıyla
bağlantılı insan hakları ihlalleri meydana geldiğinde -özellikle toplumsal
cinsiyete dayalı etkileri olan çevresel etkilerden kaynaklananlar dahil- Devletler
işletmeleri sorumlu tutmalı ve bu durumdan etkilenenlerin etkin çözüm yollarına
erişimini sağlamalıdır.
15. Kadınlar ve
farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişiler dahil olmak üzere tüm
kişilerin doğal çevreye saygılı bir şekilde eğitim alma haklarının sağlanması
Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 13. maddesi herkesin eğitim
hakkını güvence altına alırken, CEDAW'ın 10. maddesi eğitim alanında toplumsal
cinsiyet eşitliğini ele almakta ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 29.
maddesi her çocuğun, diğerlerinin yanı sıra, doğal çevreye saygının
geliştirilmesine yönelik eğitim alma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir.
Çevresel konular dahil olmak üzere kadınların ve kız çocuklarının eğitimi,
çevresel eyleme katkılarının teşvik edilmesi ve çevresel zararlar karşısında
toplum direncinin geliştirilmesi açısından büyük öneme sahiptir. Devletler,
toplumsal cinsiyete dayalı engellerin aşılmasına yönelik somut tedbirler
alınmasını içerecek şekilde, kadınlar, kız çocukları ve farklı toplumsal
cinsiyet kimliğine sahip kişiler için okul öncesinden üniversiteye kadar
eğitime eşit erişimi garanti altına almalı ve çevresel ve iklimsel riskler
karşısında da eğitime erişimin güvence altına alınmasını sağlamalıdır. Bu kurumlar,
eğitimi zararlı toplumsal cinsiyet kalıplarının ortadan kaldırılmasına ve doğal
çevreye saygı duymak ve onu korumak için gereken bilgi ve becerilerle
yönlendirmelidirler.
16. Toplumsal
cinsiyete göre ayrıştırılmış verilerin çevresel eylem ve politikaları
bilgilendirmek için toplanması ve kullanılması
Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, 37 sayılı Genel Tavsiye Kararında, toplumsal
cinsiyetin çevreye verilen zarar deneyimlerini etkilediğini, ancak veri toplama
ve analizindeki kısıtlamalar nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerinin
toplumsal cinsiyet boyutlarının genellikle iyi anlaşılamadığını vurgulamıştır.
Daha sağlıklı verileri içerecek şekilde kalkınma ve çevre politikalarının
toplumsal cinsiyete dayalı etkilerini değerlendirecek mekanizmaların
güçlendirilmesi Pekin Eylem Platformu'nun stratejik bir hedefidir ve daha
etkili, toplumsal cinsiyete duyarlı çevresel eylemler için kritik öneme
sahiptir. Devletler, çevresel bozulmanın insan hakları üzerindeki etkilerine
ilişkin verilerin cinsiyet, yaş ve diğer ilgili demografik faktörlere göre
ayrıştırılarak kapsamlı ve sistematik bir şekilde toplanmasını sağlamalıdır.
17. Toplumsal
cinsiyete duyarlı çevresel eylem ve politikaları geliştirmek için uluslararası
iş birliği yapmak
Çevresel zararlar,
ulusal sınırları aşan ve küresel zorluklara yol açan insan hakları tehditlerine
neden olmaktadır. BM Şartı, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşme, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme,
Kalkınma Hakkına Dair Bildirge ve diğer insan hakları belgeleri, devletlere;
tüm insan haklarının tam olarak gerçekleştirilmesini sağlamak, insan hakkı
koruma alanındaki eksiklikleri gidermek ve hem sınır ötesi hem de ülke dışı
zararları ele almak için iş birliği yapma yükümlülüğü yüklemektedir.
Uluslararası ve ulusal paydaşların kadınların sağlıklı bir çevre hakkını
destekleme kapasitesinin geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyete duyarlı politika
yapımının çevresel eylemin merkezine yerleştirilmesi, sistemik değişimin gerçekleştirilmesine,
çevresel ve sosyal ortak faydalar için fırsatlardan yararlanılmasını
sağlayabilir. Uluslararası, bölgesel, ulusal ve yerel düzeyde toplumsal
cinsiyete özgü çevresel insan hakları risklerini ele almak ve bunlara yanıt
vermek için yeterli kaynak sağlanmalıdır. Uluslararası iklim fonları ve finans
kuruluşları tarafından desteklenenler dahil olmak üzere çevre, iklim ve
kalkınma proje ve programları; tasarım, uygulama ve izleme süreçlerinde
toplumsal cinsiyete bağlı insan hakları risklerini dikkate almalı, proje
döngüsü boyunca kadınları kapsayan anlamlı istişare süreçlerine yer vermeli,
kadınların ve farklı toplumsal cinsiyet kimliğine sahip kişilerin bu tür
yatırımlardan eşit şekilde yararlanmasını sağlamalıdır.
[1] Bu belgede kadınlara yapılan atıflar hem kadınlar
hem de kız çocukları şeklinde anlaşılmalıdır.
[2] Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi,
37 sayılı Genel Tavsiye Kararın Türkçe çevirisine ulaşmak için:
[3] Ekosistem hizmetleri insanlara doğal çevre ve
sağlıklı ekosistemler tarafından sunulan birçok ve çeşitli faydalardır.
[4] Toplumsal cinsiyete
dayalı şiddet, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 35 sayılı
Genel Tavsiye Kararına ulaşmak için:
https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N17/231/54/PDF/N1723154.pdf?OpenElement
[5] SKA 1.4: 2030’a kadar özellikle yoksullar ve
kırılgan durumdaki insanlar olmak üzere, bütün erkek ve kadınların ekonomik
kaynaklara ulaşma, temel hizmetlere erişim, toprak ve diğer mülk türlerine
sahip olma ve üzerinde kontrol kurabilme, miras, doğal kaynaklar, uygun yeni
teknolojiler ve mikro finansı da kapsayan finansal hizmetler gibi konularda
eşit haklara sahip olmalarının güvence altına alınması
[6] İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeler
’in Türkçe çevirisine ulaşmak için:
https://etkiniz.eu/wp-content/uploads/2021/01/BM-is-dunyası-ve-insan-haklari.pdf